Güzel çirkin

Bilmez misin dünyanın bin bir halini?
Herkes farklıdır, eğer dökseler içindekilerini.
Sözcükler, kiminin ağzından bal olur akar.
Kiminde ise zehir olur, etrafa ölüm saçar.

Kiminin içi, temiz bir su gibidir.
Duru bir pınar gibi akar.
Etrafa hep neşe saçar.
Sanki yüzünde güller açar.

Kiminin içi bir bataklık gibidir.
İçinden kirli bir su akar.
Etrafa kötü bir koku yayar.
Sanki yüzünde dikenler açar.

Kimisi durgun bir göl gibidir.
Sessiz, sakin yerinde durur.
Etrafa rahatsızlık vermez.
Kimse sesini bile işitmez.

Kimisi patlamaya hazır bir volkan gibidir.
Sanki gözlerinde bir ateş yanar.
Yüzünden hep öfke akar.
Sanırsın içinde büyük bir yangın var.

Kiminin yüzü, ay gibi parlaktır.
Etrafına nur gibi bir ışık saçar.
Herkese huzur verir.
İçimizi hep aydınlatır.

Kiminin kalbi kararmıştır.
Sanırsın, alnında kara bir leke var.
Herkese ıstırap verir.
Sanki içimizi bir sıkıntı kaplar.

Kiminin içinde bir pınar vardır.
Sanki baldan tatlı bir su akar.
Duygular sel olur.
Herkes huzur bulur.

Kiminin içi bir katran gibi karadır.
Sanki içinden zehir gibi bir su akar.
Kara bir bulut gibi içimizi kaplar.
Etrafa hastalık saçar.

Kimisi bir güneş gibi sıcaktır.
Her zaman içimizi ısıtır.
Herkesi rahatlatır.
Sevgisini karşılıksız paylaşır.

Kimisi bir buz gibi donuktur.
İnsanları kendisinden soğutur.
Herkesten uzak durur.
Sevgisini paylaşmaktan yoksundur.

Kiminin gözü, gönlü toktur.
Yağmur gibi bereketi boldur.
Sanki üzerimize rahmet olup yağar.
Her zaman yoksulu kollar.

Kiminin malı mülkü çoktur.
Sanır ondan daha zengin yoktur.
Aslında dünyanın en fakiri odur.
Bunu anlaması çok zordur.

Kiminin içi, sevgi ve şefkat doludur.
Her güzellik içinde bulunur.
Herkesi bir derya gibi kucaklar.
Merhameti koca bir dağı aşar.

Kiminin içi, kin ve haset doludur.
Nefret yüzünden okunur.
Etrafı bir ateş gibi yakar.
Sanki gözlerinden şer akar.

Kiminin güzelliği yüzüne vurur.
İçi dışı hep birdir.
Saatlerce seyretsen, bıkmazsın.
Zaman nasıl geçer, hiç anlamazsın.

Kiminin çirkinliği yüzüne vurur.
İçi dışı kararmıştır.
Sadece bir anlık seyretsen.
Sanki bütün bir gece kabus görmüş sanırsın.

Kiminin yüzüne bakar, çirkin sanırsın.
İçindeki güzelliği görmez hep aldanırsın.
Kiminin yüzüne bakar, güzel sanırsın.
İçindeki çirkinliği görsen arkana bakmadan kaçarsın.

Her zaman gerçeği göremezsin.
Görünüşe çok aldanma.
Her gördüğün güzel olsa,
Bu kadar çirkinlik olmazdı bu dünyada.

Kimsenin içindekini bilemezsin.
Kimsenin niyetini fark edemezsin.
Güzel, çirkin kendini gösterir.
Herkes bir gün kendini ele verir.

Güzel, çirkin ararsan.
Baktığın göz çok önemli.
Hangi gözle bakarsan,
O gözle görürsün her şeyi.

Güzellik düşün herkese.
Her şey güzel görünsün gözünde.
Çirkinlik düşünme hiç kimseye.
Hiçbir şey çirkin gözükmesin gözünde.

İyi niyet beslersen kalbinde,
Hep güzellik taşırsın yüzünde.
Kötü niyet beslersen kalbinde,
Hep çirkinlik taşırsın yüzünde.

Herkes niyetini belli eder.
Kendi yüzünden.
Sen niyetini temiz tut.
Gerisi gelir kendiliğinden.

Mustafa Kaynak, 12 Ağustos 2018

ŞAİR VE ŞİİR


Her şairin topluma mal olmuş bazı eserleri vardır. Bu eserler bir daha yazılamazlar.
Şairlerimizin yaşadıkları sevinçler, üzüntüler, coşkular, hüzünlü anılar, çektikleri acılar,
aşkları, topraklarına olan sevdaları, sıla özlemleri ve buna benzer yaşadıkları duygu yoğunlukları;
onları topluma mal olan eserler ortaya koymaya yöneltmiştir.
Şiir, kimi zaman bizi hüzünlendiren, kimi zaman sevindiren, bizi sımsıkı hayata bağlayan,
ekmek, su, hava gibi bir yaşam kaynağı, ruhun vazgeçilmez manevi bir gıdasıdır.
Şiirsiz bir hayat, çölde susuz kalmış bir çiçek ya da ağaç gibidir.
Çiçekler ve ağaçlar suya kavuşunca hayat bulur, sevginize karşılık verir.
Şiirler de çiçeklere hayat veren su gibi insanların hayatına bir renk getirir.
Her şiirin bir kahramanı, yaşanmış bir hikayesi ve o hikayeyi yazdıran bir ilham kaynağı vardır.
Bu içten gelen duyguların, sözcüklere dönüşüp dışa vurmasıdır.
Şiir yazmak için sadece emek yetmez, hem hassas ve duygulu sözler, hem de koca bir yürek gerekir.
Türk edebiyat tarihinde, tarihe damga vurmuş, sayısız örnekleri olan pek çok seçkin şairimiz ve unutulmaz eserleri vardır.
Bu güzel duyguları bizlerle paylaşan tüm şairlerimizi burada minnetle anmak istiyorum.
Ne şiirsiz, ne de sevgisiz kalın. Her zaman güzellikler içinde kalın…

Mustafa Kaynak, 10 Haziran 2019

 

Hasretinle yanarım

Sensiz gündüzüm karanlık.
Ne bir ışık var, ne aydınlık.
Sanki her yer kapkaranlık.
Yüreğimi yakar bu ayrılık.

Hasretinle ateş gibi yanarım.
Dört duvar arasında yaşarım.
Derdimi kaldırımlara yanarım.
Bir tek senin adını anarım.

Yağmur altında yürürken ağlarım.
Damlalar karışır gözyaşlarıma.
Her yerde seni ararım.
Belki çıkarsın diye karşıma.

Mevsimler geçer ardı ardına.
Senden bir haber gelmez.
Söz verdim senin adına.
Gözlerim kimseyi görmez.

Yokluğun hep acı verdi.
Aylar, yıllar boyunca.
Zaman çok zor geçerdi.
Sensiz ve yalnız kalınca.

Hasretinle yanarım içimden.
Derdimi kimse anlamaz.
Derdimin dermanı senden.
Hiçbir şey dermanım olmaz.

Mustafa Kaynak, 12 Ocak 2015

İstanbul


Kelimeler yetersiz seni anlatmaya.
Sayfalarca anlatılsan da,
Eşin benzerin yok bu dünyada.
Sana aşık olan, dayanamaz ayrılığına.

Yedi tepe üzerine kurmuşlar seni.
Serin suların kıvrılır Boğaz’da masmavi.
Bilmem, nereden başlayıp anlatsam seni.
Her yerin ayrı bir güzel, büyüler herkesi.

Birbirinden güzel iki evladın var.
Biri Asya, diğeri Avrupa.
Birbirlerine gönülden bağlıdırlar.
Köprüler olmasa da ayrılmazlar asla.

Yürürken o daracık sokaklarında,
Geçmişin izleri belirir.
Her tarafında bir tarih yatar.
Seni ancak yaşayanlar anlar.

Haliç’te Piyer Loti.
Eşsiz manzara büyüler herkesi.
Sonra içersin bir kır kahvesi.
Anlayamazsın zaman nasıl geçti.

Sırada Kapalıçarşı bekler seni.
Sonra Sirkeci’de soluğu alırsın belki.
Hemen yanı başında vapur iskelesi.
Nereyi istersen gez istediğin gibi.

Vapurla yolculuk anlatılmaz bir haz.
Adalar’ın seyrine doyum olmaz.
Nereye gidersen git böyle Boğaz olmaz.
İstanbul gibi bir yer dünyada bulunmaz.

Vapurla geçerken Beşiktaş’tan,
Kız Kulesi bakar sana Üsküdar’dan.
Gülerek selamlar seni karşıdan.
Sarayburnu kıskanır sizi arkanızdan.

Beyoğlu’ndan inerken aşağıya.
Galata Kulesi hemen çıkar karşına.
Büyüler seni bütün ihtişamıyla.
Dili olsa kim bilir neler anlatır sana.

Sanırsın yaşlı kule yorgundur.
Sessiz, sakin yerinde oturur.
Asırlardır hep ayakta durur.
Aslında tarihe meydan okur.

İstanbul’u anlatırken,
Çamlıca’dan bahsetmemek olmaz.
Bir kez tepeye çıkan,
Boğaz’ın seyrine doyamaz.

Dünyaya açılan,
İlk pencerem sendin.
Çocukluğumu, gençliğimi.
Herkesten daha iyi bilirsin.

Seninle gözlerimi açtım.
Merhaba dedim bu dünyaya.
Nereye gitsem de senden kopamadım.
Bir ömür boyunca.

Hem annemi, hem babamı.
Sana emanet ettim.
Bilirim toprağın boldur.
Emanetler yanında huzur doludur.

Senden ayrılsam da her seferde,
Sonunda yine çekersin beni kendine.
Son bir nefes verene kadar,
Sana olan sevgim hep içimde yaşar.

İstanbul seni bir aşık gibi seviyorum.
Nereye gitsem de senden kopamıyorum.
Seninle üzüldüm, seninle güldüm.
Çocukluğum, gençliğim, seninle geçti her günüm.

Mustafa Kaynak, 25 Temmuz 2016

Figüran Ali


Bilirim, acılarla doluydu hayatın.
Sanki o kısa ömrüne bir asır sığdırdın.
Seni bir tek ben anlardım.
Seninle hem acı, hem tatlı anılar paylaştım.

Paran olduğu zaman Bafra sigarası içerdin.
Hem kendine, hem hayata küserdin.
Yoldan geçenler seni görmezden gelirlerdi.
Sanki cüzzamlı gibi muamele ederlerdi.

Senin içinde yatan o cevheri bilirdim.
İçin dışın bir, kendi halinde biriydin.
Kendinden başka kimseye zararın yoktu.
Bir kere o kara damga alnına vurulmuştu.

Bazen aç, bazen yarı tok.
Çoğu zaman cebinde metelik yok.
Beyoğlu’nda bütün caddelerde gezerdin.
Yine de kimseye minnet etmezdin.

Bana hep yüzün tutardı.
Aramızda sağlam bir dostluk bağı vardı.
Yalnız derdini bana açardın.
Bazen dakikalarca ağlardın.

Karanlık geceler sana dost olurdu.
İnsanlardan kaçmana gerek yoktu.
Bir türlü kurtulamadın o acı hayattan.
Gölge gibi takip ederdi seni arkandan.

Seninle acı, tatlı anılarımız çoktu.
Belki hayatında benden başka kimse yoktu.
Bir roman gibi hayat yaşadın.
Ömrünü kısa bir zamana sığdırdın.

Figüran Ali, fazla dayanamadı acısına.
Kısa ömrünü tüketti hayatının baharında.
Son görüştüğümüzde sanki ölümü bekler gibi.
Yaşlı gözlerle bana veda etmişti.

Mustafa Kaynak, 02 Mayıs 2016

Gençliğimin ilkbaharı

Gençliğimin ilkbaharı sendin.
Farkında olmadan kalbime girdin.
İlk defa senin için yemeden, içmeden kesildim.
Keşke sana olan aşkımı bir bilseydin.

Yıllar su gibi akıp ömrümüzden gitti.
Ne sen, ne de gülümsemen aklımdan silindi.
Birlikte olduğumuz baharın o son günleri.
Gençliğimde yaşadığım baharın en güzel günleriydi.

Bir kez ellerini tutup, gözlerine baksaydım.
Yüreğimdeki aşkımı sana haykırsaydım.
Seninle bir ömür boyu birlikte yaşlansaydım.
Kendimi dünyanın en kısmetli insanı sayardım.

Hayal de olsa seninle olmak çok güzel.
Birlikte geçen bir anlık zaman, bir ömre bedel.
Sana aşık olmak her şeyden çok güzel.
Seninle bu hayatı paylaşmak her şeye bedel.

Sessiz, karanlık geceler arkadaş oldu bana.
Hep duvarlarla dertleşirdim senin yokluğunda.
Derdimi anlayacak kimse yoktu arkamda.
Yıllar böyle geçti kimse varmadı farkıma.

Gençliğimin ilkbaharı, şiirlerde kaldı.
Yaşadığım onca baharın ne tadı, ne de tuzu vardı.
Yüzüm gülse de yüreğim hep kan ağlardı.
Aşkımı ne sen, ne de bir başkası anladı.

Ardından saymadım kaç bahar geçti.
Sensiz geçen baharın ne önemi var ki.
Hepsi birer renksiz resim gibiydi.
Her geçen baharım kıştan farksızdı sanki.

Kim bilir kaç bahar daha ömrüm kaldı?
Sen yoksan hiçbir baharın önemi kalmadı.
Sesimi duyuyorsan, ne olur ver bana bir baharını.
Belki o zaman çıkarırım kaybolan tüm baharlarımın acısını.

Sensiz bahar, susuz bir çöl gibi.
Sensiz yaşamak, her gün ateş gibi yakar içimi.
Şiirlerimi sana yazdım, duyuyor musun beni?
Hiç olmazsa bir şeyler söyle, serinlet şu yaralı yüreğimi.

Artık ikimiz de yaşlandık.
Hayatımızın son baharına yaklaştık.
İçim yanar, hiç baş başa konuşamadık.
Birbirimize çok uzak yaşadık.

İlk aşkımı seninle tattım.
Sana en güzel şiirlerimi yazdım.
Yüreğimde ne varsa seninle paylaştım.
Sen benim ilkbaharım, gençlik aşkım…

Mustafa Kaynak, 20 Mayıs 2010

Karadeniz

Aklıma sen gelince,
Nedense hamsi, çay, fındık gelir önce.
Yüksek yaylalarına çıkmadan,
Mümkün değil Karadeniz’i anlaman.

Yeşilin her tonu senin içinde.
Kimse doyamaz senin güzelliğine.
Kestane, meşe hepsi bir yerde.
Bulunmaz bu güzellikler hiçbir yerde.

Rüzgarın esintisi serinletir.
Yağmur bereket getirir.
Çayın kokusu mis gibidir.
Seni anlamak için yaşamak gerekir.

Kıvrılır dereler, akar gider.
Uşaklar, yaylalarda horon teper.
Düğün, dernek hep beraber.
Seni yaşamak ne güzel!

Hırçın dalgaların geçit vermez.
Derindir suların herkese yol vermez.
Ne yaptığına akıl, sır ermez.
Ne yaparsan yap, senden vazgeçilmez.

Bazen öfken kabarır gözün görmez kimseyi.
Bazen denizin sakindir kucaklarsın herkesi.
Bir çocuk gibi laf dinlemezsin.
İstersen hemen yola gelirsin.

Anadolu’nun yedi çocuğundan birisin.
İçlerinde en hırçın, en hareketli sensin.
Ne yapsalar ele avuca gelmezsin.
Karadeniz, sen bir tanesin.

Mustafa Kaynak, 15 Aralık 2017

Gelincik


O narin ince boynunu,
Rüzgarla sallar bükersin.
Soğuk mezar taşlarına,
Sıcaklığınla hayat verirsin.

Kimsesiz, yalnız yığınlar.
Bir tek seninle var.
Sen yoksan hüzün var.
Hasretin herkesi yakar.

İncinmeye gelemezsin.
Çünkü sen çok narinsin.
Seni koparanlara küsersin.
Sen nazlı bir çiçeksin.

Her zaman vefalısın.
Bir nefes kadar yakınsın.
Sıcaklığınla sararsın.
Her yeri kaplarsın.

Hayat verirsin toprağa.
Kök salarsın her tarafa.
Bir ara kaybolursun karakışla.
Tekrar dönüşün olur baharla.

Hem hüzün, hem hasret.
Seninle birlikte anılır.
Bizi bırakıp gittiğinde.
Ayrılık çok acıdır.

Bilmem seni neden koparırlar.
O güzel çiçeğine kıyarlar.
Zaten ömrün çok kısa.
Gönlünce ömrünü yaşa!

Uzanırsın o ıssız,
Bucaksız tarlalarda.
Sararsın buğday başaklarını,
Tüm sıcaklığınla.

Tarlalarda boy verirsin.
Buğdaya tüm sevgini verirsin.
Sonra ekmek olup gelirsin.
Soframıza tat verirsin.

Zarif, nazlı bir gelin gibisin.
Rüzgarla dans edersin.
Çiçeklerin içinde bir tanesin.
Sen gelincik çiçeğisin.

Mustafa Kaynak, 10 Eylül 1998

Fırat

Türküler, ağıtlar yakılır sana.
Kim bilir kaç kişi,
Can verdi suyunda.
Ne olur bu kadar zalim olma!

Hırçın suların zapt edilmez.
Çılgınca akar, kimseyi dinlemez.
Nice ocaklar söndü senin yolunda.
Nice yüreklere ateş düştü uğrunda.

İstersen ovalar hayat bulur.
Senin bereketli sularınla.
Binlerce yıldır akarsın.
Bu güzel topraklarda.

Kiminin evine matem oldun.
Ocaklar söndü, ölüm getirdin.
Kiminin evine bereket oldun.
Ocaklar güldü, bolluk getirdin.

Bilirim ikiz kardeşin,
Sensiz yapamaz.
Elbet buluşur yolunuz.
Dicle senden ayrılamaz.

Farklı yerlerde doğarsınız.
Birbirinizden asla ayrılamazsınız.
Her ikinizin de kısmeti var.
Anadolu gibi şefkatli bir ananız var.

Bir ananın iki farklı evladısınız.
Yoktur birbirinizden farkınız.
Biriniz Fırat, biriniz Dicle.
Sonunda buluşursunuz aynı yerde.

Mezopotamya hayat buldu.
Suyunuz ne durdu ne kurudu.
Kim bilir daha kaç yıl beraber,
Bu topraklar sizinle birlikte güler.

Bazen sana kızarım,
Bazen seni severim.
Her günümüz bir olmaz.
Bir baba, bir evlat gibi.

Bazen can yoldaşım.
Bazen baş düşmanım.
Nedir bu bitmez öfken?
Artık gel barışalım!

Hem ağlatır, hem güldürürsün.
Seni anlamak zordur.
Dost musun, düşman mısın?
Seni anlamak ne mümkün!

Binlerce yıldır can alırsın.
Yine suların doymaz.
Daha ne kadar can,
Senin yolunda olsun kurban!

Yakılan ağıtlar, göz yaşları,
Hepsi senin yüzünden.
Nice ocaklar söndürdün.
Kör olası bitmeyen öfkenden.

Derindir suların yol vermezsin.
Neden öfkeni yenemezsin?
Sevenleri ayırma birbirinden.
Bunun hesabını veremezsin.

Ölüme susamış suların.
Doymaz can almaya.
Yeter artık Fırat!
Ne olur gel artık yola!

Mustafa Kaynak, 16 Aralık 2008

Annem


Güzel annem, canımın içi.
Çok özledim seni.
Zamansız bırakıp gittin beni.
Ortada kaldım bir öksüz gibi.

Beni bedeninde taşıdın.
Günlerce, aylarca bıkmadın.
İlk gözümü açtığımda,
Yanımda hep sen vardın.

Bana sevgini verdin.
Bir karşılık beklemedin.
Geceni uykusuz geçirdin.
Hiç şikayet etmedin.

Hep başımda beklerdin.
Bıkmadan ninniler söylerdin.
Beni büyütmek için.
Kim bilir, ne sıkıntılar çektin?

O uzun karanlık geceler.
Dilleri olsa da söyleseler.
Nasıl geçti dakikalar, saatler?
Bitmeyen o günler, geceler.

Bana sütünü verdin.
Beni hep gözledin.
Geçti bütün mevsimler.
Bitti aylar, seneler.

Yavaş yavaş büyüdüm.
Seninle geçti her günüm.
Gecem gecen oldu.
Gündüzüm seninle doldu.

Kaç mevsim geçti.
Yaz, bahar oldu.
Anamın kızıl saçları,
Kar beyaz oldu.

Düştü elden, ayaktan.
Bakıma muhtaç oldu.
Oğlu çok uzaklardan.
İçi yanar, çare yoktu.

Bütün gün dışarıya bakar.
Pencere camından, çaresiz.
Gözleri oğlunu arar.
Çok uzaklardan, ümitsiz.

Ne bir haber gelir.
Ne de bir mektup.
Gözleri yollarda bekler.
Yüreği çok buruk.

Sonra acı bir haber,
Hemen oğluna gelir.
Acele yetiş derler,
Kara haberi verirler.

Tam ikindi vakti,
Sessiz bir bekleyiş var.
Annemin nazik bedeni,
Soğuk musalla taşında yatar.

Zaman geldi dediler,
Annemi benden istediler.
Kara toprağa verdim annemi.
O gün kaybettim gerçek yarimi.

Mustafa Kaynak, 30 Temmuz 2015